Üzerinden 8 ay geçmiş olmasına rağmen İngiltere bira tesis
ve tadım ziyaretimle ilgili kalan yazıları tamamlayamamış olduğum için kendimi
bu konuda oldukça sorumsuz hissediyorum. Öte yandan, Belçika’daki bira
ziyaretinden de henüz dönmüş olmam sebebiyle, 1 haftası her şeyiyle birayla
dolu anıları da henüz tazeyken burada paylaşmak istiyorum. Bakalım bunu kısa
sürede başarabilecek miyim göreceğiz.
İngiltere’ye dönelim ve ikinci bira tesisi ziyaretine
geçelim. Bu seferki ziyaret Londra’nın en eski bira fabrikasına. Londra’da
yaklaşık 400 pub’ı olan, bize de artık pek yabancı olmayan, çünkü 3 çeşidinin
Türkiye’de de satıldığı Fullers’tan bahsediyorum. Madem bahsediyorum, o zaman
onlarca porter ve stout arasında denediğim en güzeli olan Fuller’s London
Porter birasından da bir şişe açmadan olmaz!! :)
Fuller’s ın 1845’ten beri üretim yaptığı Griffin Brewery
(bira fabrikasının adı) aslında bundan 350 yıl önce kurulmuş. Şu anda da
şirkette faal olan üç aile tarafından 1845 yılında devralınmış ve artık burada
İngiltere’nin milli birası olan London Pride ile ESB, Organic Honey Dew, London
Porter gibi diğer üst segment ödüllü biralar üretiliyor. İngiltere’nin milli
birası derken, bunun Türkiye’deki Efes gibi algılanmaması gerekiyor, zira
İngilitere’de bira işi bizdeki gibi belirli bir tekel üzerine kurulu değil ve
irili ufaklı yüzün üzerinde bira üreticisi firma bulunmakta. Ayrıca İngilizler’in
birayı genellikle “beer” olarak değil de “ale” veya “lager” olarak istediğini
de belirtmeden geçemeyeceğim. Bu doğrultuda Fuller’s ın en büyük “ale” üreticisi
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır, öte yandan “su” diye tabir ettiğim lager
birada da bizdeki Efes neyse İngiltere’de de Carling adlı biranın aynı olduğunu
ve bu ucuz biranın İngiltere’de en çok tüketilen bira (lager) olduğunu ek bir
bilgi olarak belirtmekte fayda var.
Fuller’s ın en popüler birası şüphesiz London Pride. Bir
“English Bitter” türü olan bu birayı ülkemizde bulabilmek bile büyük bir fırsat
olsa da İngilizlerin geleneksel casklarından (tulumba fıçı) taze çekilmiş
olarak içmek apayrı bir keyif. Cask’ın içinde birinci fermantasyondan sonra
kalan bir miktar maya bir taraftan içeceğiniz birayı fermente etmeye devam
ettiğinden biranın doğal olarak gazlanmasını sağlarken (endüstriyel ucuz
biralarda karbondioksit yapay olarak basınçla aktarılır) diğer taraftan birayı olası
istenmeyen lezzetlerden arındırıyor ve biranın daha yumuşak ve olgun bir
lezzete kavuşmasını sağlıyor. Fabrika turumuzdaki (brewery tour) tadım
esnasında casktan içtiğimiz London Pride, İstanbul’da şişeden içtiğimize oranla
biraz daha gövdeli ve aroması daha yoğundu. Tabi ki bunda sunum şeklinin de
payını göz ardı etmemek lazım, ki bu tarzda aroması yoğun biraları sarışın
lager biralar gibi 4C’de servis etmek senfoni orkestrasını kulaklıkla dinlemek
gibi bir şey oluyor, yani o birada açığa çıkması gereken aromaların büyük bir kısmını
katlediyorsunuz. Özetlemek gerekirse; doğru bir ısı aralığında servis edilen
(ortalama 8C), doğal bir şekilde gazlanmış ve taze olarak içtiğimiz London
Pride muhteşemdi. Unutmadan, casktan içeceğiniz London Pride’ın alkol oranı
%4,1 iken şişeden içtiğiniz %4,7 oranında bir alkole sahip.
Hazır konusu açılmışken İngilizlerin geleneksel casklarından
bahsetmeden geçmek olmaz. Cask’tan çekilmiş bira İngilizlerin milli içeceği
olsa da 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, özellikle de 60’lardan sonra dünyadaki hızlı
gelişmelerden cask ale’ler de nasibini almış. Ortaya çıkan büyük kurumsal
biracılar (lager üretenler) üretim ve sunumu ayrı bir özen gerektiren, bir o
kadar da hassas olan ve üretildikten sonra birkaç hafta içinde tüketilmesi
gereken cask ale’lerin oldukça maliyetli olduğunu fark etmişler. Böylesine
dayanıksız bir ürünle uğraşmak yerine “bunu filtre edelim, yapay olarak
gazlandıralım ve Amerikanlar gibi soğuk servis edelim, nasılsa kimse anlamaz”
demişler. 70’li yılların hemen başında bu büyük İngiliz bira üreticileri
(lagerciler) caskları piyasadan çekmiş ve bunların yerine yukarıda belirttiğim
yapay işlemlerden geçmiş ve onlara göre karlılığı daha yüksek olan biraları
insanlara sunmaya başlamışlar. Tıpkı ülkemizde de çaresiz bir şekilde sadece
önümüze sunulan ve gözümüze sokulan 1-2 birayı içtiğimiz gibi bu biraları içmek
zorunda bırakılan İngiliz halkının imdadına CAMRA (Campaign for Real Ale)
yetişmiş ve İngilizlerin karakter sahibi biralarını yoğun reklam kampanyalarına
yatırım yapan seri üretim lager biralarına karşı korumayı başarmış. Netice
olarak İngilizlerin gerçek ale (real ale) biraları emsalsiz bir lezzet ve tarih
derinliğine sahip olduğundan seri üretim lager biralara karşı hayatta kalmayı
başarabilmiş.
Konumuza dönecek olursak, Fuller’s ın da hayatta kalmasında
dolaylı olarak büyük bir etkisi olan CAMRA’nın her yıl düzenlediği bira
yarışmasında en çok ödüle sahip olan Fuller’s ESB, bitter türünde benim şahsen
en beğendiğim, genel bira kategorisinde de ilk 10’um içinde yer alan bir bira. Bana
göre London Pride’a göre daha gövdeli ve kompleks bir yapıda olması onu bir
adım öne çıkarıyor. Fazla detaya inmeden, Fuller’s London Porter’ın ise türünün
en iyi olmasını bir kenara koyuyorum, bence dünyanın en iyilerinden biri. Özellikle
Belçika bira seyahatimde ratebeer.com’da 100’e yakın puanlaması olan onlarca
farklı markada stout&porter türü bira içtikten sonra bu yazıyı yazdığım
için rahatlıkla söyleyebilirim ki bu birayı içerken aldığım kavruk malttan
gelen kahve ve çikolatamsı lezzetlerdeki doğallık müthiş bir doygunluk hissi
yaratıyor ve muadillerinde olduğu gibi belirli bir miktardan sonra bayıcı olmasının
önüne geçiyor. Espressonun acılığından vazgeçemeyenler veya kahveyi şekersiz
içenler bu biranın müptelası olabilir. Eğer daha önce Guinness içtiyseniz ve
beğendiyseniz, bu biranın lezzet eşiğinizi bir-iki adım daha öteye taşıyacağını
rahatlıkla söyleyebilirim. Bir şey ulaşılabildiği an değersizleşir ve genellikle
mundar edilir ama bu birayı Türkiye’de içebilmenin büyük bir nimet olduğunu çok
kaliteli muadillerini denedikten sonra fark ettiğimi tüm samimiyetimle
belirtmek isterim.
Fabrika turunda içtiğim diğer biralardan olan Fuller’s
IPA’in tür olarak beni diğerleri gibi cezbetmediğini, hatta hayal kırıklığına
uğrattığını söyleyebilirim. Şahsen sınıflama yapmadan genel bira kategorisinde
çok beğendiğimi ifade edebileceğim bu birayı kör tadımda 100 defa denesem IPA
türüne sokmakta zorlanacağımı düşünüyorum, bu yüzden kırık not olan tek bira
olarak kısaca değinmek istedim.
Konunun akışı fabrika seyahatinin
sonları olan bira tadımından başlamama sebep oldu, ancak ben yine de görünüşüne
bayıldığım Fuller’s ın İngiliz stili dekoratif kaplama tuğlalı ve oldukça şık
görünüşlü fabrikasının önünde seyahat sonunda çekildiğim resmi konunun başına koymadan
edemedim. Bu resmi çekilmeden tam da önce fabrika turumuzun son
durağı olan Fuller’s Store’dan 2005 ve 2006 yılına ait sınırlı seri ve dışarıda
zor bulabileceğiniz bir Vintage Ale satın almıştım …
Herkese Şerefe J